1937-1938 OLAYLARININ KRONOLOJİSİ
1937-38 Dersim direnişi Kemalist devletin Dersim'i işgal ve dağıtma
girişimine karşı bir savunma savaşı olarak patlak verdi.
Direnişe öngelen 1928, 29 ve 31 yıllarında Dersimliler'den birkaç kez
silahlarını teslim etmeleri ve başta Alişer olmak üzere Dersim'e sığınmış
Koçkiri savaşçılarını iade etmeleri istenir. Bu ısrarlı tehditler ve saldırı
hazırlıkları karşısında 1932?de Dersim'de bir kıpırdanma görülür. Karakollar
ve nahiye merkezleri basılır.
25 Aralık 1935?te Tunceli Kanunu çıkarılır. Bu kanunla birlikte Dersim'in
adı Tunceli olarak değiştirilir. Hemen sonra daha önce Birinci Genel
Müfettişlik kapsamında bulunan Elazığ, Tunceli, Erzincan ve Bingöl'ü içeren
Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kurulur (6 Ocak 1936). Bu genel
valiliğin başına Dersim Valisi ve Kumandanı sıfatıyla Abdullah Alpdoğan
atanır. Elazığ'da İstiklal Mahkemesi adı verilen bir askeri mahkeme kurulur.
Bu mahkeme özel olarak Dersim için teşkil edilir. Tunceli Kanunu'nun
geçerlik alanı sadece Dördüncü Genel Valilik kapsamına giren illerle sınırlı
kalmaz. Sivas, Malatya, Erzurum ve Gümüşhane illeri de bu kanunun geçerlik
alanına dahil edilirler. Böylece Tunceli Kanunu merkezi Dersim olmak üzere
Kızılbaşlarla yerleşik tüm sahayı kapsamına alır. Dersim, bu kanunla "Yasak
Bölge" ilan edilir. Ülkeye giriş çıkışlar özel izne tabi tutulur.
Alpdoğan, 1936?da Dersim'in Amutka, Pulur, Karaoğlan, Sin, Haydaran, Danzig
ve Burnak gibi stratejik merkezlerinde askeri kışlalar ve karakollar inşaa
ettirmeye başlar. Bu merkezlerden biri de eskiden Mazgirt'e bağlı olan
Mamikan (Mameki) köyüdür. Bu köy adı Tunceli olarak değiştirilen Dersim'in
yönetim merkezi olarak seçilir.
Demenan aşireti ile bazı Nazımiye aşiretleri kendi bölgelerinde yapımı
başlatılan karakollara baskınlar düzenlemeye başlarlar. Çatışma böyle başlar
(1936).
Seyit Rıza, askeri vali Alpdoğan'dan tekrar tekrar Tunceli Kanunu'nun
iptalini (olağanüstü rejimin lağvını) ve Dersim'in ulusal haklarının
tanınmasını talep eder. Alpdoğan'ın buna yanıtı işgalci orduları Dersim'e
sürmek olur. Diyarbakır'dan kalkan uçaklar Dersim'e bomba yağdırır.
Çatışmalar her tarafa yayılır. Kışın gelmesiyle zorunlu olarak kesilen
çatışmalar 1937?de tekrar başlar.
Kemalist devletin Dersim'e dönük bir stratejisi ve programı vardı. Amacı
Dersim?i kesin şekilde ilhak etmek ve insansızlaştırmaktı. Hazırlıklar çok
yönlüydü ve Musul ve Hatay gibi sorunlar nedeniyle bir-iki kez ertelenmek
zorunda kalınan Dersim harekatı ancak 1937 yılında başlayabildi.
Kemalist rejimin direnişe öngelen ve bir plana göre yürütülen bu hazırlık
süreci gözardı edilirse Dersim direnişinin gerçek nedenleri anlaşılamaz.
İki yıla yayılan bu direnişi işgale öngelen hazırlık evresi dışta tutulursa
Türk askeri harekatının evrimine bağlı olarak üç aşamaya ayırarak irdelemek
gerekir.
İŞGAL SÜRECİ
Kahmut köprüsünün yakıldığı 20/22 Mart 1937?den Seyit Rıza ve arkadaşlarının
idam edildiği 15 Kasım 1937?ye kadarki süredir. Bu süreç kendi içinde 20/22
Mart-19 Mayıs, 19 Mayıs-26/28 Ağustos, 26/28 Ağustos-5/15 Eylül ve 15
Ekim-15 Kasım şeklinde bölünebilir. Dersim aşiretleri direnme yanlıları,
tarafsızlar ve devletle işbirliği yapanlar (milislik yapanlar) olmak üzere
üçe bölünmüştür. Bava, Alişer ve Sahan suikastleri ile Seyit Rıza'nın idamı
bu zaman dilimindeki dönemeçlerdir. Seyit Rıza'nın oğlu Bava'nın
öldürülmesini (Mart sonudur) takiben yedi kadar aşiret kendi aralarında bir
ittifak oluşturup topluca direniş kararı alırlar. Ama bu aşiretlerin sadece
birkaçı (Bahtiyar, Yukarı Abbas, Demenan ve Haydaran) bu karara sonuna kadar
bağlı kalır. Alınan karara göre her aşiret kendi bölgesini savunacaktır.
Yusufanlılar'ın yeminlerini bozarak bu kararı uygulamayışları Türk ordusunun
19 Mayıs günü Kırmızı Dağ hattına dek ilerlemesine yolaçar. Bu ani ve
beklenmedik durum direnişin kaderi üzerinde büyük rol oynar. Sivil halk
kitlesel halde Kutu ve Kalan derelerine sığınır. Alişer'in öldürüldüğü 9
Temmuz'dan sonra asker hemen her dağın zirvesini ve her vadiyi işgal eder.
Bu tarihten Sahan'ın öldürüldüğü 28 Ağustos'a kadar geçen sürede
sığınaklarda sivil halktan binlerce kişi katledilir. 28 Ağustos günü
Sahan'ın öldürülmesi (Bahtiyar direnişinin kırılması), 1937 direnişinin
sonunu işaretler. Tarafsız aşiretler arasına çekilerek onları direnişe
çağıran Seyit Rıza sonuç alamaz. Sonraki gelişmeler konusunda farklı
versiyonlar mevcut. Ya teslim olmak ya da görüşmeler yapmak üzere gittiği
Erzincan'da yakalanıp diğer tutukluların bulunduğu Elazığ?a götürülür (5/15
Eylül). 15 Ekim-15 Kasım arası yargılamalar ve idamlar tarafından
belirlenir.
SOYKIRIM SÜRECİ
11/12 Haziran 1938?den 10 Ağustos 1938?e kadardır. 1938 yılı olayları "yasak
bölgeler" olarak ilan edilen İç Dersim'in neredeyse tümü (Kutudere-Kırmızı
Dağ-Sin ve Halvori kuzeyindeki Haçılı Dere hattından Mercan Dağları
eteklerindeki Karacakale'ye kadarki bölge) ile Koçan aşiretlerinin bölgesini
(Ali Boğazı ve çevresi) boşaltma girişiminin yapıldığı 11/12 Haziran'da
başlar. Bu durum 1937 direnişine katılmamış olan adı geçen iki bölgede
yerleşik Kör Abbas, Bal, Keçel ve Koçan gibi aşiretlerin çetin bir
direnişine yolaçar. Bu direnişler özellikle 22 Haziran'dan itibaren toplu
kırımlar yoluyla bastırılır. Bu peryodun (1938 yılının) en önemli olayı
adını Dersim'in Laçin aşiretinden alan ünlü Laç Deresi'nde cereyan eder. Laç
Deresi'ndeki çarpışmaların en şiddetlisi ise 19-24 Temmuz arasına rastlar.
SÜRGÜN SÜRECİ
10 Ağustos 1938?den 31 Ağustos 1938?e kadardır. Bu aralıkta boşaltılmış
bulunan bölge halkı ile diğer bölgelerden ayıklanıp toplananlar Batı
Anadolu'ya önceden saptanmış yerlere nakledilir.
İki yıla yayılan süreç içinde bazı anlar ayıklanabilir.
1937 yılının kırım zamanı özellikle Alişer'in öldürüldüğü 9 Temmuz ile
Sahan'ın öldürüldüğü 28 Ağustos arasına rastlar. Bu aralıktaki en kanlı
olaylar 17-18 Ağustos günlerinde Bahtiyar bölgesindeki çarpışmalarda
yaşanır. Seyit Rıza'nın pek çok yakını da bu çarpışmada yaşamını yitirir.
1938 yılının kırım zamanı ise 22-28 Haziran arasında (boşaltılmak istenen
Kalan bölgesinde Baltalı-kürekli muharebe), 19-24 Temmuz arasında (Laç
Deresi'nde) ve 15 Ağustos'ta (Xeç baskını ve Xeç-Zımek toplu kırımı) yeralır.
Katliamın zirvesi 1938 yılının işaret ettiğimiz peryodlarıdır.
Ama 1937?deki 17-18 Ağustos tarihi de kritik bir tarihtir.
Sonuç olarak, Dersim soykırımını anmak için bir tarih önermek gerekirse akla
ilk gelenler 22-28 Haziran, 19-24 Temmuz ve 15 veya 17-18 Ağustos tarihleri
olmaktadır.
1920'lerin sonları ve 30'lu yılların başlarına ilişkin raporlar, 1937-38
soykırımına öngelen dönemde Dersim'in işgalini tamamlamak ve ülkeyi
insansızlaştırmak amacıyla TC devletinin yapmakta olduğu çok yönlü
hazırlığın ayrıntılı bir resmini verirler. Dersim aşiretleri, herbirinin
sayı ve silah gücü, karşılıklı ilişkileri ve çelişkileri konusunda ayrıntılı
bilgilerin yeraldığı Jandarma Umum Kumandanlığı'nın Dersim adlı kitabı da bu
hazırlığın bir parçasıdır. Bu kitap kaynak olarak MAH Raporu ve Birinci
Umumi Müfettişlik (1927/8-35) raporlarına dayanıyor.
MAH (Milli Amele Hizmeti), 1927'de kurulmuş Türk istihbarat teşkilatıdır.
1965 yılında adı MİT olarak değiştirilmiştir.
Jandarma Umum Kumandanlığı'nın Dersim adlı kitabında dönemin İç İşleri
Bakanı Şükrü Kaya'nın Başbakanlığa verdiği 18. 11. 1931 tarihli raporunun Ek
bölümü Lahika başlığı altında olduğu gibi verilmektedir. Bu Ek, daha o
tarihte (1931), hazırlığı yapılan saldırının başarısını takiben Dersim'de
kimlerin nerelere sürgün ve iskan edileceğine ilişkin olarak Başbakanlığa
sunulmuş bir plandır.
Burada yaklaşık doksan aşiretten 347 önde gelen ailenin (3470 kişi) Batı'ya
ve Trakya'ya sürgünü, bunlardan 72 ailenin Tekirdağ'a, 38 ailenin Edirne'ye,
56 ailenin Kırklareli'ne, 65 ailenin Balıkesir'e, 73 ailenin Manisa'ya ve 34
ailenin de İzmir'e iskanı öneriliyor. Nakliye masrafı ve güzargahı bile
saptanmış (Bk. JUK'un Dersim kitabı, s. 83-121, 1932).
1938 katliamı Kemalist yönetim tarafından, başta Mustafa Kemal olmak üzere
Türk devletinin kurucuları tarafından önceden planlanıp gerçekleştirildi.
Bu kırımın önceden planlanan bilinçli bir stratejinin sonucu olduğunun
kanıtları 19. yüzyıl sonlarından beri hazırlanan Dersim Raporları'nda, Türk
istihbarat teşkilatı MAH'ın ve askeri müfettişliklerin raporlarında,
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın raporunda, Jandarma Umum Kumandanlığı'nın
Dersim adlı yayınında, Meclis konuşmaları ve dönemin Türk basınında yeralan
haber ve yazılarda apaçık sergilenmektedirler.
Bu belgeler üzerinde çalışılarak hazırlanacak bir dosya ile Dersim
soykırımının içyüzü uluslararası kamuoyuna kolaylıkla anlatılabilir. Belli
başlı dillere çevrilmesi gerekecek olan bu dosyaya ek olarak Dersim'de
herkesçe bilinen toplu mezarları tek tek görüntüleyen ve 37-38 kırımına
tanık olan yaşlı kuşağın ve 38 sürgünlerinin öyküsünü kaydeden bir belgesel
de düşünmek gerekecektir.
Olayın anlaşılmayacak bir tarafı yoktur.
Osmanlı ve Türk yönetimleri kendi otoritelerini zor kullanarak Dersim'e
taşımak istemiş, hatta mümkünse Dersim'i haritadan büsbütün silmek istemiş,
Dersim ise buna karşı direnmiştir.
İşte Devlet-Dersim çatışmasının kökeninde yatan budur
Merkezi otoritenin zora başvurması ve askeri seferleri doğal olarak
kendisini savunmak zorunda kalan Dersimli'nin direnişiyle karşılaştı.
Bu şekilde başlayan Devlet-Dersim çatışması 1938 soykırımına dek devam etti.
Dersim davası işte bu süreçte gündeme oturdu ve yabancı bir gücün işgal ve
imha girişimlerine karşı birbirini izleyen kendisini savunma amaçlı bir seri
direniş içinde, özellikle 1916 veya 1918 yılı sonrasında giderek ulusçu
ifadeler kazandı.
İşte benim Dersim direnişleri çağı dediğim bu evrededir ki Dersim kavramı
Dersim-Kızılbaş halkının ve onun özgürlük sorununun ortak ve genel adına
dönüştü.
Dersim, 1938'de bir soykırımla ve toplu sürgünlerle düşürüldü ve adı da daha
1936 yılından itibaren Tunceli olarak değiştirilip başında askeri sömürge
valileri olan olağanüstü bir rejimle yönetilmeye başlandı. 1938 Eylül'üne
gelindiğinde toplu direniş bastırılmış, bütün Dersim TC hükümeti tarafından
10 yıl için (1938-48) "Yasak Bölge" ilan edilmiştir.
Bu 10 yıllık programa dördüncü harekat denebilir Bu zaman zarfında yoğun bir
Türkleştirme programı uygulanır. Resmi ağızlar Dersim meselesinin bittiğini
ilan ederse de dağlara sığınanların oluşturduğu gerilla birimlerinin (yerel
dilde Qol) mücadelesi 1946 affına dek sürer.
1923-46, Doğu'nun kolonileştirilmesi, elkonan zenginliklerinin Batı'ya
taşınarak 1950?lerden itibarenki sınai gelişme için ilkel sermaye
birikiminin sağlandığı dönemidir. Türk devletinin temelleri de bu aynı
süreçte atıldı.
Tanzimat döneminde başlatılan ve 1930?lu yıllarda sürdürülen Dersim
Raporları serisinde TC devletinin Dersim'i sömürgeleştirme, Türkleştirme ve
dağıtma politikası açıkça görülebilir.
Örneğin 1930?ların başında hazırlanmış bir raporda (Büyük Erkanı Harp
Reisi'nin Mütalaaları) Dersim'de "Yüksek idare memurlarına adeta koloni
idarelerindeki selahiyet verilmeli", "Dersim evvela koloni (sömürge) gibi
nazarı itibara alınmalı" (akt. Dersim, T.C. Dahiliye vekaleti Jandarma Umum
Kumandanlığı, s. 218-19) şeklinde ifadelere rastlanmaktadır.
1923-46 arasında işgal ve siyasi ilhak, 1950 sonrasında ise ekonomik ilhak
gerçekleştirildi. Böylece Dersim ve Kürdistan zor yoluyla TC yönetimi ve
pazarına entegre edildiler.
Tunceli Kanunu, Genel Valilik, Yasak Bölge uygulamalarının 1948/49?larda
artık sona erdiği düşünülürse de, işgal (işgalin kendisi zor ve terördür) ve
başka biçimler altında olağanüstü rejim biçimi halen devam etmektedir.
Dersimli yaklaşık yetmiş yıldır şu ya da bu biçim altında askeri-faşizan
olağanüstü rejimlerle yönetilmektedir.
Son olarak bir noktaya daha işaret etmeliyim.
Dersim'de karşı karşıya gelenler vahşi kapitalist ve sömürgeci bir uygarlık
ile Morgan'ın deyişiyle Eski Toplum (Komünal Toplum)'du. Dersim'in yakın
çevresi bir derebeylik rejimi ile kuşatılmıştı. Bu doğru. Ama iç kesimlerde,
yani eski ve esas Dersim'de, asker, polis, yasa, mahkeme tanımayan, kısaca
devlet nedir bilmeyen bir sosyal örgütlenme mevcuttu. Toplumun hücresi yerel
dilde ezvete adı verilen Dersim gensiydi. Yönetim biçimi, değerleri, hukuku
tamamen farklıydı. 1938'de bir soykırımla sona erdirilen cemi, cemaati,
kendine özgü hukuku ile bu Dersim Komünü'ydü. Başka deyişle bir ilkel
demokrasi ya da sosyalizmdi. Yıkılan Dersim gensi ve ona dayalı Dersim
Komünü'nün incelenmesi önemli bir konudur. Şimdilik diyeceğim, sonraki
Dersimli kuşakların kitlesel halde sosyalizme yönelişinde Türk Solu'ndan
önce, kendileri farkında olmasalar bile içinden çıktıkları bu toplumun,
önceki kuşaklar tarafından kendilerine aktarılan geleneğin önemli rol
oynadığıdır.
1937-38 KATLİAMININ KRONOLOJİSİ
25 Aralık 1935
Tunceli Kanunu çıkarıldı ve Dersim adı Tunceli olarak değiştirildi.
6 Ocak 1936
Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kuruldu ve başına sömürge valisi
yetkileriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Dersim'de stratejik
merkezlerde kışla ve karakol inşaasına başlandı. Ardından gelen karakol
baskınlarının nedeni işgal ve soykırım hazırlıklarını önlemekti.
1937 YILI OLAYLARI (İSMET İNÖNÜ'NÜN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ
20/22 Mart 1937 (Kahmut Olayı)
1936?da başlatılıp kış nedeniyle ara verilen kışla-karakol inşaası 1937
Mart'ında devam ettirilince, kesintiye uğrayan direniş de Karakol baskınları
tarzında yeniden başladı. S. Rıza'nın köyü ve çevresi bombalandı. Türk
askeri kaynakları ve Dersim'in hafızasının kaydettiği 1937 yılının ilk olayı
20-21 veya 21-22 Mart 1937 gecesi saat 11?de Pah-Kahmut bucaklarını bağlayan
Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün Demenanlılar ve Haydaranlılar
tarafından yakılması ve civardaki karakola baskındır. Naşit Uluğ'a göre
Dersimli büyük eylemleri genellikle 22 Mart sabahı başlatır, çünkü bu tarih
güneşe tapılan devirlerden kalma bir inanç gereği kutsaldır, ilkbaharın da
başlangıcıdır. Onun sözünü ettiği Dersim takvimindeki Newe Marti olmalıdır.
26-27 Mart veya 26 Nisan 1937
Seyit Rıza'nın oğlu Bıra İbrahim (Bava), babası adına askeri harekatın
durdurulmasını talep etmek üzere gittiği Hozat dönüşünde Kırgan köyü Deşt'te
misafir olduğu evde uyurken öldürülür. M. Nuri, bu siyasi cinayeti
Alpdoğan'ın adamı Binbaşı Şevket'in adamlarının örgütlediğini yazar.
Aşağıdaki mısralar bu cinayet üzerine yapılan bir Dersim ağıtından
alınmadır:
Ax Babo Babo
Kamo merdena tore sabo
Mı va yane Bavaye mı sono Hozate vesaye
Mare ceno pilina na Kırmanci
S. Rıza, misilleme olarak Kırgan aşiretinin merkezi Sin bucağını ve
karakolunu basar. Ordu, Kırgan aşireti eşliğinde saldırıya geçer. Böylece S.
Rıza ve aşireti ile Bahtiyar aşireti de başlamış bulunan çatışmalara
katılırlar. Çatışmalar fiilen toplu bir direnişe dönüşür. Aşiretler arasında
genel bir birlik kurulamaz. Sadece Yukarı Abbas, Bahtiyar, Ferhad, Karabal,
Yusufan, Demenan ve Haydaranlar'dan oluşan toplam 7 kadar aşiret kendi
aralarında direniş için ittifak kurup Halvori-Vank civarında yemin ederler
ve topluca direnişe geçerler. Alpdoğan, aşiretler arasında birleşmeleri
engellemek, direniş kararı alan S. Rıza liderliğindeki yedi aşireti tecrit
etmek için çabalar. Bu amaçla söylentisi dolaşan boşaltma ve sürgün kararını
yalanlamaya, saklı tutmaya özen gösterir. Ajanları dolayımıyla
aşiretlerarası kavgaları körükler, direnişin önderlerini ortadan kaldırmak
için çalışır. S. Rıza ile bir toprak meselesi yüzünden anşlaşmazlığı bulunan
yeğeni Rehberi ve çetesini kendisiyle işbirliğine ikna edip kullanır.
Rehber, verilen görevleri yerine getirdikten sonra onu da öldürtür.
Nisan 1937
Askeri birliklere baskınlar. Direniş sürüyor.
1-3 Mayıs
Mazgirt'e ve Mazgirt Köprüsü'ndeki birliklere saldırı. Sabiha Gökçe'nin de
katıldığı 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ, Yukarı Bor (Keçizeken)
çevrelerini bombalar.
8 Mayıs
Genelkurmay, Dördüncü Genel Valiliğe 8 Mayıs'ta genel tenkili (Bor/Kırmızı
Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşacak hücüm harekatını) başlatması emrini
iletir.
19 Mayıs
Yukardaki emir üzerine 25. Alay Kırmızı Dağ zirvesini bir saldırıyla işgal
eder, tespit edilen Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşır. Bu
saldırı için 19 Mayıs gününün seçilmiş olması dikkat çekmektedir. Bu
saldırının başarısı Yusufanlılar?ın ittifak yeminini bozup direnmeyişlerine,
dahası orduya destek olmalarına bağlanmaktadır. Bu ani ilerleme savaş
alanındaki sivil halkın Kalan ve Kutu derelerindeki sığınaklara
yerleştirilmesine neden olur. Aşiretlerin çoğu tarafsız, bir bölümü
devletten yanadır. Direnenler küçük bir azınlıktır. Üstelik ittifakçıların
bir bölümü saf değişmiştir.
26 Mayıs
Bahtiyar köylerine ordu baskını ve bu bölgede önceden boşaltıldığı görülen
Resikan, Gözerek, Varuşlar, Çökerek ve Çat köylerinin yakılması.
Mayıs Sonu ve Haziran Başı
Haydaran, Demenan ve Yusufanlılar'dan bazıları teslim olur.
18 Haziran
Başbakan İnönü Elazığ'a gelerek sürmekte olan harekatı görüşür.
22 Haziran
Ordu birlikleri Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Abdal dağlarını işgal ederler.
Dersimli her dağ zirvesi, her bir vadi için, kısacası ülkesinin her karış
toprağı için çetin bir direniş sergilerse de işgal ordusunun 19 Mayıs'ta
ulaştığı hattı daha da içerilere (kuzeye) taşımasını engelleyemez. Direnişçi
köyler yakılır, sürülere elkonulur.
Haziran veya Temmuz
Asker Tujik Dağı'nı işgal eder. Bu dağın eteğindeki İksor Vadisi'nde
sığınaklarda bulunan çoğu kadın ve çocuk sivil halktan binlerce kişiyi
imhaeder. Mağaraların girişi betonla kapatılarak veya ağzında ateş yakıp
içine boğucu duman verilerek binlerce sivil yokedilir. Bu sırada can
havliyle dışarı fırlayanlar vurulur. Kısacası İksor vadisinde tam bir
katliam olur.
9 Temmuz 1937
Dersim ulusal hareketinin S. Rıza'dan sonraki en önemli önderi Alişer, eşi
Zarife'yle birlikte Rehber ve çetesi tarafından öldürülür. Sekiz-dokuz
kişilik bu çeteye Hıde Pırço (Pırço'nun oğlu Hıdır) da katılır. Alişer ve
eşinin kesik başları Elazığ'daki "Dersim Fatihi" Abdullah Alpdoğan?a
yollanır.
17-18 Ağustos
Bahtiyar mıntıkasında (Tokmakbaba-Titenik-Sarıoğlan üçgeninde) çetin
çarpışmalar. S. Rıza'nın ikinci eşi, büyük oğlu Şeyh Hasan, üç torunu ve bin
kişilik kuvveti bu çarpışmada katledilirler. Bazı kaynaklar bu çatışmaların
Koçan mıntıkasında yaşandığını söylerse de bu doğru görünmüyor.
28 Ağustos
Bu sıralarda direnişe S. Rıza ve Sahan önderlik etmekteydiler. S. Rıza
Bahtiyarlılar arasında bulunuyordu. Direnişçi 6 aşiret reisinden
yakalanmamış olan sadece bu ikiliydi ve Alpdoğan onların peşindeydi. 28
Ağustos günü direnişin önemli bir önderi olan Bahtiyarlı Sahan, General
Alpdoğan tarafından satın alınan üvey kardeşi Pırço oğlu Hıdır tarafından
uyurken öldürülür. Gövdesinden ayrılan başı Hozat'taki Türk kumandanına
teslim edilir. Rehber'in çetesinden olan hain Hıdır, Hozat dönüşünde
Sahan'ın kardeşi veya amcasıoğlu tarafından öldürülür.
Aşağıdaki mısralar Sahan üzerine olan Dersim ağıtından alınmadır.
Ule biye biye
Lemıne biye
Sahan Ağae mı ke merdo nemerdo (şiyo neşiyo)
Şikiyo tılsıme Kırmanciye
Bu ağıt olayların seyrini doğru ifade etmektedir. Çünkü Bahtiyar direnişinin
kırılması (ardından Bahtiyar kırımı yapılır) anlamına gelen Sahan'ın
öldürülüşü, gerçekten de Dersim direnişinin sonu olur. Sağ kalan Bahtiyar
direnişçileri S. Rıza'nın aşireti Yukarı Abbas kuvvetlerine katılırlar.
Fakat Sahan öldürülünce yalnız kalan Seyit Rıza, direnişe çağırdığı tarafsız
aşiretlerden bir şey çıkmayınca çok geçmeden yakalanır ya da bir versiyona
göre teslim olur.
5-13/15 Eylül
S. Rıza Erzincan'a giderken veya gittiğinde yakalanır. Bir söylentiye göre
yakalandığında komşu illere kaçmaya çalışıyordu. Bir diğerine göre kaçma
girişimi yoktur. Kendi kararıyla Erzincan jandarmasına teslim olmuştur. Bir
başka yoruma göre Erzincan valisi aracılığıyla görüşmeye çağrıldığı
Erzincan'da beraberindekilerle birlikte tutuklanır. Bazı yaşlılara göre
gittiği Pülümür yöresinde ihbar edilip yakalatılmış ya da bu ihbar üzerine
gidip teslim olmuştur. Kaynaklarda Eylül'ün 5?inde veya 10?unda yakalandığı
yazılıdır. Seyit Rıza'nın yakalandığı haberini 13-14-15 Eylül tarihli Tan,
Kurun, Ulus gibi gazeteler vermektedir. Yakalanışına ilişkin ilk haber 13
Eylül tarihli gazetelerde çıkar. Türk basını ve yetkilileri ondan "Dersim'in
en ileri ve son sergerdesi" diye sözederler. Seyit Rıza'nın yakalanması
üzerine Mustafa Kemal, İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve 3. Ordu
Müfettişi Kazım Orbay Abdullah Alpdoğan'a bu başarısı nedeniyle kutlama
mesajları gönderir, bunu Alpdoğan'ın tarihi bir başarısı olarak tanımlarlar.
Ekim ayı ortaları
S. Rıza Erzincan'dan Elazığ'a götürülüp orda toplanmış bulunan diğer
Dersimli esirlerle birlikte (toplam 58 kişi oldukları anlaşılıyor) askeri
mahkemede Dersim'i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan dolayı
yargılanır.
15 Kasım
Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım'da biter. 14 kişi
beraat eder. Seyit Rıza da dahil 7 kişi idama, 37 kişi ağır hapis cezalarına
mahkum edilir. 15 Kasım'da Seyit Rıza (1860/62-1937) ve diğer altı kişi
Elazığ Buğday Meydanı'nda şafakla birlikte infaz edilirler. Bu altı kişi, S.
Rıza'nın oğlu Resik Hüseyin, Kamer Ağa'nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan
reisi Uşe Seydi, Demenan reisi Cebrail veya oğlu, Kureşanlı Hasan ve
Haydaranlı Kamer Ağa'dırlar. Seyit Rıza'yı bizzat götüren ve infazları
izleyen İhsan Sabri Çağlayangil'in aktardığına göre Seyit Rıza'nın son
sözleri şunlardı:
Ewlade Kerbelayme
Be xetayme
Ayıvo, zılmo, cinayeto.
Kente girmeye cesaret edemeyen Mustafa Kemal, bu sırada Elazığ garında
infazların bitmesini beklemektedir.
Bu idamlarala birlikte 1937 yılı direnişi sona erer.
Zamanın Başbakanı İsmet İnönü (İso Ker), Seyit Rıza ve beraberindekilerin
idamı üzerine verdiği demeçte, "Dersim meselesini ortadan kaldırdık...Dersim
müşkilesinden kurtulduk" derken, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi,
"Tarihe Gömülen Dersim'e Dair" başlıklı 18 Kasım 1937 tarihli yazısında,
"Senelerden beri adına Dersim denilen mesele tarihin ummanına katılmış ve
ebeddiyen ölmüştür" demektedir.
1938 YILI OLAYLARI (CELAL BAYAR'IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ)
2 Ocak
Dördüncü Genel Valiliğin Munzur-Merho-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve
Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı ve bu kararı uygulama girişimi. Bunun
üzerine Ovacık'tan gelen yedi jandarma devletin o tarihe kadar gizli tutulan
asıl amacını ve 1937 direnişine katılmamış olmakla yaptıkları vahim yanlışı
yeni farkeden Kör Abbas, Keçel ve Bal aşiretlerinden direnişçiler tarafından
Mansul Uşağı Köyü'nde öldürülürler. Ardından Mercan Karakolu basılır. Bu
sırada iki asker daha öldürülür. 1938 Ocağının başında sıranın kendilerine
geldiğini anlayan adı geçen bölge aşiretleri ittifak halinde direnme kararı
alırlar. "Askeri içimize sokmayalım, silahlanalım, ittifak yapmazsak
hepimizi tek tek kıracaklar" diyerek direnişe geçerler. 1937?deki Kahmut
Köprüsü baskını nasıl kasıtlı olarak birinci askeri harekatın sebebi gibi
gösterildiyse, Mansul Uşağı Olayı da bazı kaynaklar tarafından 1938?deki
İkinci harekatın nedeni gibi sunulmaya çalışıldı. Her iki olay da TC ordusu
tarafından birer bahane gibi kullanıldılar. 1938?deki ikinci harekat çevre
illerden orduların aktarılması ve diğer hazırlıklar nedeniyle, daha da
önemlisi dış dünyanın tepkisini çekmeyecek daha uygun bir fırsatın
kollanması sebebiyle ancak 11-12 Haziran'da başlar.
11-12 Haziran
İkinci harekatın (1938 harekatı) başlangıcı. Her taraftan Dersim'e giren TC
orduları Kalan-Merho-Mercan vadilerindeki halkı boşaltmayı amaçlar. Burası,
Buyer Bava-Mahmunut Gediği-Birman Gediği-Keller Komu-Katır Tepe-Koçgölbaşı-Badikan-Karasakal
noktaları arasındaki bölgedir. Yani Munzur-Mercan dağlarının hemen dibindeki
İç Dersim'in en kuzey bölgesidir. Zel ve Kırmızı dağlar hattının kuzeyi de
harekatın kapsamına alınır. Kısacası 38 harekatının asıl hedefi Asıl/Eski
Dersim?dir, Kalman Ocağı'dır. Böylece yerinden yurdundan edilmek istenen İç
Dersimli bir ölüm dirim savaşına girişir.
19-22 Haziran
Boşaltılmak istenen diğer bölge Ali Boğazı ve çevresidir. 19-22 haziran
günlerinde bu bölgede oturan Koçan grubu aşiretleri (Koç, Şam, Resik) de
direnişe geçerler. 19 Haziran'da Amutka Karakolu kuşatılır ve çevredeki Türk
birliklerine saldırılır. Çarpışmalar 22 Haziran'a dek sürer. 22 Haziran'da
Koçan aşiretleri Ali Boğazı'na sığınmak zorunda kalırlar. Uçak filoları Ali
Boğazı'na bomba yağdırır.
Ali Boğazı'ndaki çarpışmalarla ilişkili bir Dersim deyişinde şöyle denir:
Torne Merwani koto zıde ma
Hawt bedelo fetelino az ve aze ma dıma
Ma ve Mervan'ra jüvini kerdo Ali Boğaji
Bıraene perode ma perodime
Hefe huye hawt bedeli bıjerime
Bu deyişte Dersim hududu Kızılbaşlığın hududu olarak tarif edilir. Sivas ve
Erzurum da Dersim'e dahil gösterilir. Dersim'in devletle kavgası kuşaktan
kuşağa süren bir kavga olarak, Kerbala'nın devamı ve Yezit'le kavga gibi
tarif edilmektedir.
Kureyşanlılar'ın Şeyhan kabilesi ile Yukarı Abbas aşireti Koçanlılar'ı
desteklemek için direnişe geçerler. Böylece direniş doğusu ve batısıyla tüm
Dersim'e yayılır.
24-30 Haziran
24 Haziran günü İç Dersim'deki Dolu Baba (Tujik) işgal edilir. Ordunun
köylerini ateşe verip halkını boşaltmaya çalıştığı Kırgat, Boduk, Midrik,
Mitgel, Hotar, Ariki, Tenkali, Meraş, Keçeler köyleri ve Hikü mezrasının
silahsız sivil halkı balta ve küreğe sarılır. Baltalı kürekli bu muharebe 28
Haziran'da kanla bastırılır. 29 Haziran'da Karasakal zirvesi işgal edilir.
Reşat Hallı'nın verdiği rakkama göre 11-12 Haziran'dan 29 Haziran'a kadar
tam 60 köy boşaltılır ve yakılır. Köyler ve ormanlar ateşe verilir,
hayvanları dahil halkın nesi varsa "ganimet" (ganimet, düşmandan ele
geçirilen mala denir) olarak gaspedilir, sivil halk ve direnişçiler kurşuna
dizilmek veya batıya sürülmek üzere "esir" (düşmanın ele geçirdiği insanlar)
edilip belirli noktalarda toplanır.
Başbakan Celal Bayar, 29-30 Haziran 38?de TBMM'de yaptığı konuşmada
"ordularımız pek yakın zamanda...Dersim mıntıkasının sakinlerini tamamen
kaldıracak ve bu meseleyi esasından kesecektir" der.
Çukur ağıtından bir parça şöyledir:
Celal Bayar amo
Esmu mare meymano
Non sola ma neweno
Made xayın niadano
Vano zere mı terseno
Zalım az mara neverdano
Kerdime top berdime vere Kerte Mazgerdi
Ardi verva ma axır makiney qurmis kerdi
Temmuz
2 Temmuz?da asker Ahpanos, İksor ve Tujik dağına hücum eder. Çetin bir
muharebenin sonucunda Tujik zirvesi işgal edilir. Kaçış yolları kapatılıp
bir uçak filosu eşliğinde tek çıkış yolu olarak kasıtlı şekilde açık
bırakılan Kalan Deresi'nde kırım yapılır. Devletin "haydut" diye sözettiği 3
direnişçi kendilerini uçurumdan atarlar. 14-16 Temmuz'da Kalan ve Demenan
direnişçilerinin imhasına çalışılır. Mağaralar ayrı ayrı abluka edilir.
Kalan Deresi ve Demenan mıntıkası kasıp kavrulur. Ardından İç Dersim'de
1938?deki zorlu muharebelerin ağıtlara konu olan en ünlüsü, Laç Deresi (Dere
Laçinu) muharebesi olur. Laç Vadisi'ndeki çarpışmaların en şiddetlisi 19-24
Temmuz günleri arasında yeralır. Dersim'in en namlı silahşörleri Laç'ta
birlikte dövüşür ve yarım asırdan çoktur dilden dile dolaşan bir destan
yaratırlar.
De halo halo
Hale ma yamano
Ordiye Tırki gurlax amo
Dorme ma qapano
Pırode bıra pırode
Na qewxa aşiro niya
Mereve Dersimi (Kırmanciye) u zalımona Tırkano
TC ordusunun hedefi direnişin son sığınağı olan Laç Deresi'ni ele
geçirmekti. Üç dört koldan kuşatılan Laç Deresi inatla direnir. Sonunda
direniş kırılırsa da sade halk arasında direnişçilerin intikamlarını
fazlasıyla aldıkları inancı yaygındır: "Ma hefe xo quret, hefe tayine ki
serra quret".
Halk, direnişçilerin tüfeklerinin arkasında yiğitçe düştükleri için onur
duymaktadır: Mordem uyo ke pe tıfonge hode bımıro!
Direniş kırıldıktan sonra vadinin tabanındaki mağaralar ve kayalıklar
kuşatılır. Top ve makinalı ateşi ve tahrip kalıpları atılarak bu mağaralar
içindekilerle birlikte imha edilir. Dışarı fırlayanlar vahşice öldürülür.
Kimisi kendisini Munzur Suyu?na atarak intihar eder. 19-24 Temmuz arasındaki
çarpışmalarda Laç'ta 216 direnişçi katledilir. Kırık Mağara'da dinamitle
imha edilmekten korkan ve R. Hallı'ya göre aralarında Demenan'ın en önemli
kolbaşılarından Hese Gewe ile Demenan reisi Cebrail Ağa'nın oğlu Hüseyin'in
de bulunduğu 42 direnişçi teslim olur.
Ardından 27-30 Temmuz günleri arasında Mameki ve Erzincan tugayları ile
Haydaran bölgesine yönelinir. Vartinik, Göldağı, Zel Dağı, Hengırvan, Zağge,
Aşağı Rabat, Kutu Deresi girişi, Kerenko, Karasakal ve Buyer Bava'yı
kapsayan tüm bölge kuşatılır.
1-10 Ağustos
Kuşatılan Haydaran bölgesindeki tüm direnişçiler mağaralarda sıkıştırılır.
100?den çok direnişçi öldürülür. 2-3 Ağustos'ta mağara ve kaya kovukları
aranır. Çok sayıda direnişçi ve hayvan imha edilir. Hayvanlar ve eşyalar
müsadere edilir. Direnişçi köyler yakılır.
Ardından sıra genel bir taramaya gelir.
10-31 Ağustos ("Üçüncü Askeri Harekat")
Bu harekat toplama, toplu halde kurşuna dizme ve 1931?de İçişleri Bakanı
Şükrü Kaya'nın raporunda planlanan Batıya toplu sürgünün hayata geçiriliş
safhasıdır. Bu tarihler arasında Dersim'in her tarafında aynı anda
başlatılan ve amacı "girilmemiş hiç bir yer bırakmamak" olan genel bir
operasyon yapılarak ?yasak bölgeler?in içinden ve dışından en az 5-7 bin
kişinin (aşiret reisleri, kolbaşılar, seyitler ve aileleri) batı illerine
nakli ve iskanı başlatılır. Dördüncü Genel Müfettişliğin önerisi ve içişleri
Bakanı'nın onayı ile yerleşime yasaklanan, sürgün ve iskanı kararlaştırılan
bölgeler iki adettir: 1-Kutudere-Kırmızıdağ-Haçılıdere hattından Mercan
dağları eteğindeki Karacakale'ye kadarki bölge, 2-Ali Boğazı ve çevresi,
yani Koçan bölgesi.
Bu sırada her yanda terör estirilir. 12 Ağustos'ta bir uçak filosu Ali
Boğazı'nı bombalar. 13 Ağustos'ta Kırmızı Dağ çevresindeki çatışmalarda 300
direnişçi öldürülür. Aynı gün Ali Boğazı ve Tağar Deresi tabanındaki
harekatta komlar yakılır, hayvan sürüleri gaspedilir. 14 Ağustos'ta 83
Demenanlı ve Haydaranlı direnişçi öldürülür. 15 Ağustos'ta Laç Deresi
tabanında yeni bir tarama yapılarak 281 Demenanlı ve Haydaranlı öldürülür.
Batıya nakledilmek üzere toplanan Yusufanlılar'ın 149?u imha edilir. 15
Ağustos'ta Zımeq ve çevresinde çok sayıda direnişçi ("asi") imha edilip
köyleri yakılır. Batıya sürülmek üzere insan avına çıkan 41. Tümen Deşt
yöresindeki köylerde direnişle karşılaşır. Direndikleri ve direnişçilere
yataklık ettikleri gerekçesiyle Zımek/Zımbık, Xeç, Kirnik ve Bornak
köylerinden 395 kişi öldürülür. Şıxmamed aşiretinin merkezi Hiç (Xeçe)
köyüne bir gece baskını yapılarak top-mitralyöz ateşi ve süngüyle toplu
kırım yapılır. Hiç ve Zımek toplu kırımı işte bu sırada, 15 Ağustos günü
yapılmıştır. Yine 15 Ağustos günü Çukur ve Pah civarındaki taramada çok
sayıda Haydaranlı imha edilir. 31 Ağustos'ta yeni bir tarama hareketiyle
esir edilmiş olan binlerce kişi kafileler halinde Batıda saptanan yerlere
sevkedilirler. Hozat'a getirilen Karaca seyitleri ve halkı makinalı
tüfeklerle katledilir. Sanırım Sarı Saltıklı Seyit Seyfi Dede de bu olayda
öldürülür. Böylece 31 Ağustos'ta askeri harekat tamamlanır.
Toplu Kırımların Yapıldığı Mevkiler
Bu konuda halktan duyduklarımız ve kaynaklardan öğrendiklerimiz var.
Aşağıda toplu kurşuna dizme olaylarının yeraldığı söylenen bazı mevkilerin
adlarını veriyorum. Bu yerlerin adları C. Yıldız'ın Dersim Dile Geldi
kitabında kendileriyle söyleşi yapılan tanıkların anlatımlarında da
geçmektedir.
Bu bilgilerin bir bölümünde eksiklikler, hatta yanlışlıklar olması
mümkündür. Bu konularda bilgi sahibi olanlar, varsa yanlışları düzeltsin,
eksiklikleri tamamlasınlar. Bildikleri başka mevkileri de kaynak göstererek
listeye eklesinler. Mevkilerin tarifinde elden geldiğince netlik ve kesinlik
aramak zorundayız.
Ali Boğazı
Hozat Kışlası Civarı
Lolan Taneri
Zımek Köyü
Sin
Inciga
Heç Köyü (Xeçe, Hopik mevkii)
Çemişgezek altındaki dere
Tekke Köyü
Sıçan Gediği
Çelemuru Deresi (Ağdatlılar taranır)
Pertek
Laç Deresi
Muhundu
Çukur Köyü
Pah
Kalosan Deresi
TANIKLAR KONUŞUYOR
SOYKIRIMIN TANIKLARI VE ANLATTIKLARI
1- Demenanlı Xecê (Qême Cıvê Qej'in kızı)
2- Şığanlı Hıdo
3- Abbasanlı ve Ağdatlı Zeyniko (Seyit Rıza'nın torunu)
4- Kırğanlı Gıdo
5- Koçanlı Zabit (Koçanlı Kopo'nun oğlu)
6- Koçanlı Mıle Hesen
7- Ema Lengê
8- Demenanlı Sengal Xatun
İlk altı ismin anlattıkları için bk. C. Yıldız, Dersim Dile Geldi.
Yedinci tanığın anlattıkları için bk. H. Yıldırım, Ema Lenge.
Sekizinci tanığın anlattıkları İsmail Kılıç tarafından foruma asılmış
bulunuyor.
Adı geçen tanıkların anlattıkları özetlenip Soykırım Dosyasının ilgili
bölümüne konulmalıdır.
Herkes bildiğini kaynak vererek bu listeye eklesin. Mümkünse öykülerini de
özetleyip foruma taşısın.
Selam ve sevgiler
Gelin Dersim Soykırımı'nı mahkemeye taşıyalım.
Ülkesine, halkına, katledilen kuşaklara karşı sorumluluk duygusu taşıyan
herkesi bu davayı sahiplenmeye çağırıyorum.
Bu bir ulusal davadır.
Biz yaşayan kuşaklar da bu faciadan dolayı bir şekilde yaralıyız.
Bu yara kuşaktan kuşağa taşınarak iyileşmez.
Sonuç ne olursa olsun, sırf tarihe not düşmek veya vicdanen rahatlamak için
bile olsa, Dersim soykırımı mahkemeye taşınmak zorundadır.
Gelin bunu hep birlikte üstlenelim. Daha fazla gecikmeden hazırlık görelim.
Bunun bir parçası olarak ihtiyaç duyulan kanıtları ve verileri bu forumda
biraraya getirip soykırım dosyasını birlikte hazırlayabiliriz.
Bu görevin altından ancak hep birlikte kalkarız.
Bir başlangıç olarak aşağıdaki konularda kim ne biliyorsa bu forumda kaynak
vererek açıklamalı, elinde veya arşivinde ne varsa ortaya koymalı, kendi
katkısını gecikmeden yapmalıdır.
1) Soykırıma İlişkin Belgeler
2) Diğer Kanıtlar
Tanıklar Konuşuyor
(Soykırım tanıkları ve öyküleri)
Toplu Mezarların Yerleri
Fotoğraflar
TC Devletinin Olaya Bakışı ve Gelişmeleri Sunuş Şekli
(Dönemin Türk basınında yazılanlar, Meclis konuşmaları ve tutanakları, vd)
Dönemin dünya basınının/medyasının olaya bakışı ve tepkisi
3) Rakamların Diliyle Soykırımın Boyutları
-Katledilenlerin sayısı
(cinsiyeti, yaşı, adı, aşireti, öldürüldüğü yer ve tarih)
-Yaralıların sayısı
(cinsiyeti, yaşı, adı, aşireti, yaralandığı yer/olay ve tarih)
Esir edilenlerin sayısı
(cinsiyeti, yaşı, adı, aşireti, esir edildiği yer ve tarih)
Kayıplar
(cinsiyeti, yaşı, adı, aşireti)
Sürgün Edilenler
(sayıları, adları, aşiretleri)
İdam Edilenler
(adları, aşiretleri, yaşları)
Yakılan/Yıkılan Köyler, Evler, Tarlalar
Elkonan Ya Da İmha Edilen Hayvan Varlığı
Ülkenin tarih ve kültür mirasına ve doğasına verilen zarar
Yorumlar (3)